4 Ekim 2013 Cuma

Emperyalist bir mefhum: Ilımlı İslam

     Ilımlı İslam radikal İslam tartışması şu günlerde pek de gündemde olmayan bir konu. Ancak unutmamak gerekir ki ılımlı İslam projesi halen yürürlükte olan ve İslam’ın özünü bozmaya devam eden bir proje. Peki nedir bu ılımlı İslam projesi ve ortaya çıkmasına neden olan etkenler nelerdir ?
     Ilımlı İslam kısaca İslam ülkelerinde radikal İslami hareketlerle ilişkili istikrarsızlık ve bunun getireceği siyasi sonuçların, Amerikan ve batı karşıtlığı hareketlerine, güvenlik zaafiyetlerine ve olası menfaat kayıplarına sebep olmasının önüne geçmek için ABD düşünce kuruluşlarında geliştirilen modernist, Protestan İslam yorumudur (1). Peki ABD ‘yi böyle bir proje üretmeye iten süreç nedir?
     Bu sorunun cevabını verebilmek için 2. Dünya savaşı sonrasında yaşanan gelişmelere kısaca değinmek gerekir. Bilindiği gibi 2. Dünya savaşı sonrasında dünya iki kutuplu bir hal almıştır. Bir tarafta ABD, diğer tarafta da SSBC. Yine bilindiği gibi o dönemde Orta Asya ülkeleri Sovyetler birliğinin kontrolü altındaydı ve Orta Doğu da aynı şekilde Sovyetler tehdidi altındaydı. Doğal olarak Amerika bu tarz tehditleri engellemek için, yani kendi çıkarlarını korumak için elindeki tüm imkanları kullandı. Ve o dönemde en etkili politikası ise radikal dediği İslami grupları SSBC’ ye karşı desteklemek ve onlara gerekli yardımı yapmaktı.  Örneğin Afganistan’da el-Kaide örgütünü kuran ve Sovyetler birliğine karşı savaşması için destek veren üstelik lideri olan Usame Bin Ladin’i özel olarak eğiten Amerikadır. Bu, yalnızca İslam coğrafyasından küçük bir örnektir. İslam coğrafyası bunun gibi onlarca örnekle doludur. Saddam, Kaddafi, Hafız Esed, Hüsnü Mübarek ve  diğerleri. Amerika yeri geldiğinde devletlere yeri geldiğinde de İslami gruplara her türlü yardımı yapmış ve başta Sovyetler birliği olmak üzere kendi çıkarlarını tehdit eden bütün unsurlara karşı kullanmıştır.
     Ancak soğuk savaşın sona ermesiyle yani SSBC’ nin yıkılmasıyla bu İslami gruplar Amerika’nın başına bela oldu. Çünkü artık kendilerine baskı yapacak Sovyetler yoktu ve Amerika, Sovyetlerin yıkılmasıyla bu gruplara ihtiyaç kalmadığından eski desteği vermiyordu. Böylesi bir ortamda iki çeşit gruplaşma ortaya çıktı. Birincisi Amerika ile müttefik olan ülke ve gruplar ikincisi Amerika’ya muhalif ülke ve gruplar.Bizi ilgilendiren kısım muhalif olan gruplar. Bu grupların hedefi Amerikan tehdidini kendi coğrafyalarından yok etmek ve İslami bir düzen kurmaktı. Doğal olarak Amerika bu tehdidi yok etmek için elinden geleni yapacaktı. Çünkü böylesi bir durumun gerçekleşmesi öncelikle Amerika’nın Ortadoğu’da bulunan sömürgelerini kaybetme tehlikesini doğuracak uzun vadede ise Sovyetler birliğinden kurtulmuş olan Orta Asya devletleri ile olan ilişkilerini tehlikeye düşürecekti. Bu durumda  hem sahip olduğu enerji kaynaklarını kaybedecek, hem de ele geçirme potansiyeline sahip olduğu Orta Asya’nın bakir enerji kaynaklarına elveda demek zorunda kalacaktı. İşte bu yüzden ABD kendi silahı tarafından vurulmamak için bir zamanlar desteklediği  radikal olarak nitelendirdiği İslami grupları revize etmenin gayreti içine girdi. Bu sayede İslam devlet düzeninin kurulmasına engel olabilecek ve kendi emellerine ulaşmak için etkinliklerine devam edebilecekti. Bu gayeyle birçok Müslüman devlete operasyonlar düzenledi ve anti Amerikan gruplarla uzun süre mücadele etti.
     Ancak bu operasyonlar tek başına yeterli değildi. Çünkü her ne kadar radikal olarak isimlendirdiği İslami grupların birçoğunu zayıflatmayı başardıysa da tam anlamıyla yok edemedi. Üstelik  Müslüman halk halen İslami bir düzen kurabilme ülküsündeydi. Ve bu da yine Amerika için potansiyel bir tehditti . İşte bu sebeple ABD yaptığı operasyonların yanında kültürel anlamda da bazı operasyonlar başlattı. Bunların içindeyse bir proje var ki Müslüman halkı bu ülküsünden uzaklaştıracak ve ABD’nin istediği şekilde yön almasını sağlayacak bir projeydi. Bu projenin adı Ilımlı İslam projesi. Projeyi ortaya atan ABD’nin bir düşünce kuruluşu olan Rand düşünce kuruluşudur. Projenin ana teması; ABD , diğer sanayileşmiş batılı devletler ve sistemin geri kalanı ile uyumlu, ekonomik olarak güvenilir, siyasi olarak istikrarlı ve milletlerarası kurallara ve normlara riayet eden bir İslam dünyası oluşturmaktır (2). Yani kısaca ABD’nin çıkarlarını tehdit etmeyen, sistemin bir parçası olan İslam dünyası arzu ediliyor.
     Sistemin bir parçası olmak derken sanırım burada küreselleşmeye de bir parça değinmek konunun daha derinlemesine analiz edilmesine olanak tanıyacaktır. Ancak salt küreselleşme bağlamında değil emperyalizm ve küreselleşme etkileşimi bağlamında konuya yaklaşmak daha aydınlatıcı olacaktır. Bilindiği üzere emperyalizm zaman içinde evrim geçirmiş ve eski askeri yapısını büyük ölçüde değiştirmiştir. Eskiden sömürülmek istenen bir ülkeye askeri müdahale şarttı. Ancak günümüzde askeri müdahaleler daha çok karşı tarafa göz dağı vermek ve caydırmak amacıyla kullanılıyor. Bunun yerine küreselleşme adı altında bir sistem kuruldu. Küreselleşme,  kısaca kapitalist düzen açısından batının ulusal kabına sığmadığı ve dünyaya yayılmak istediği durumdur (3). Batının bunu yapmasındaki en büyük nedeni ise ekonomik düzenini kapitalist sistem üzerine kurması ve kapitalizmin de krizler sistemi olması. Yeni yatırımların ve fırsatların olmayışı kapitalist sistemi tıkayıp krize girmesine neden oluyor. Doğal olarak gelişmiş ülkeler yatırım yapacak yeni Pazar arayışına giriyor. Sürecin işleme mantığı bu şekilde ve eskiden beri böyle işlemesine rağmen küreselleşme olgusu 1980’lerde ortaya çıktı. Çünkü eskiden başka ülkelere yatırım yapmak gümrük duvarları ve hükümetlerin izlediği korumacı politikalar yüzünden oldukça masraflıydı. Ancak 80’lerden sonra yapılan ticari anlaşmalar sayesinde gümrük duvarları gibi masraf kalemi unsurlar eskisi kadar maliyetli olmaktan çıkmış gelişen teknoloji sayesinde ise finans akışı hızlanmıştır. Küreselleşme bu gelişmeler sayesinde ortaya çıkmış ve bu günlere kadar süregelmiştir. Bu, küreselleşmenin ortaya çıkma süreci. Şimdi bir de emperyalizmin bu sisteme nasıl ayak uydurduğuna bakalım.
     Askeri müdahalelerin eski önemini kaybetmesi ve küreselleşmenin ortaya çıkması yeni emperyalist sistemin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu yeni sistemin anlaşılması için şu alıntı gayet manidardır. “… Ancak ABD doğrudan sömürgeciliğe pek yanaşmadı. Dünyada emperyalizm artık bir piramide benziyordu. ABD, emperyalist piramidin tepesindeki güçtü, ama piramidin altında da emperyalist güçler vardı. Daha küçük güçler daha büyük güçlere bağımlıydı ve her emperyalist kendi sermaye sınıfının çıkarına göre hareket ediyordu. Bağımsızlıklarını kazanmış eski sömürgeler ve ana güç merkezlerinin dışında kalan ülkeler de "alt emperyalistler" olarak piramitte yerlerini almışlardı. Buna örnek olarak Türkiye, Pakistan, Hindistan, Mısır gibi ülkeleri verebiliriz. Bu ülkeler gerçek anlamda bağımsızdır, yani sömürge veya yarı sömürge değillerdir, ve emperyalist hiyerarşinin birer parçası olarak çıkar sağlamaya çalışırlar.” (4). Sistemin bu şekilde işlediğini anlamak Ilımlı İslam projesine yeni bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Görüldüğü gibi emperyalizm küreselleşmeye ayak uydurmuş ve Amerika  kurulan bu sistemin tepesine oturmuştur. Ilımlı İslam projesiyle de Müslüman devletleri bu piramidin altına yerleştirip üsttekilerin daha fazla sömürmesini amaçlamaktadır.      
    
     Sonuç olarak  ikinci dünya savaşı sonrasında yaşanan gelişmelerin yanında bu olgularla açıklayabileceğimiz Ilımlı İslam projesi,  ABD ve diğer gelişmiş batılı devletlerin kendi sermayedar sınıfının çıkarları açısından son derece hayati bir öneme sahiptir. Bu ve bunun gibi işlenen projeler sayesinde kapitalist emperyalist Batı her geçen gün dünyaya daha çok yayılıyor ve daha fazla sömürüyor. Bunu yaparken yeri geldiğinde insanların dini ve kültürel hassasiyetlerini kullanıyor yeri geldiğinde ise bu hassasiyetleri kendi çıkarları doğrultusunda yozlaştırıp bozuyor. Bu sistemin bir sonu var mı bilinmez ama varsa da yakın bir tarihte son bulacak gibi durmuyor.


Değişen Dünya ve Türkiye’nin dış Politika Gündemi (Murat Metinsoy-Mustafa Eroğlu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder