Adam Smith
Adam Smith (16 Haziran 1723 – 17
Temmuz 1790), İskoç filozof. Ahlak felsefesi profesörü olması nedeniyle ekonomik açıklamalarında bu bilim dalının etkileri yoğun görülür. Ekonomide ve doğal olaylarda bir düzen olduğunu
ve bunun gözlem ve ahlâk hissi ile tespit edilebileceğini
söyler.
Hayatı
Adam Smith, İskoçya'nın Kirkcaldy şehrinde çalışan
bir gümrük denetleyicisinin oğlu olarak dünyaya geldi. Kesin doğum tarihi
kayıtlarda olmasa da 5 Haziran 1723'te, babasının ölümünden 6 ay sonra vaftiz
edilmiştir. Yaklaşık 4 yaşlarında bir çingene çetesi tarafından kaçırılmış, ama kısa
zamanda amcası tarafından kurtarılıp annesine geri teslim edilmiştir. Smith bu sıkıntıyı kısa sürede
atlatıp annesi ile eski yakınlığını kısa zamanda yakalamıştır.
Ondört yaşında Glasgow Üniversitesi'nde ahlak felsefesi konusunda, Francis Hutcheson'ın yanında eğitim
görmeye başlamıştır.Özgürlük, hukuk ve ifade
özgürlüğü konularındaki tutkusu
burada alevlenmiştir. 1740 yılında Oxford'daki Balliol Koleji'nde okumaya başlamış
fakat 1746 yılında okulu terkedip Oxford'un imtiyaz denetimi konusunda
eleştirmenlik yapmaya başlamıştır. 1748 yılındaEdinburgh Üniversitesi'nde Lord Kames'in koruması altında kamu
konferansları vermiş, konuşma sanatı ve belles-lettres konularına değinmiştir. Sonraları
"servet yönetimi" konusunu ele almış ve bu dönemde, yani yirmili
yaşlarının sonlarına doğru, daha sonra 'Inquiry into the Nature and Causes of
the Wealth of Nations' adlı kitabında dünyaya açıklayacağı "doğal
özgürlüğün açık ve basit sistemi" konusuna el atmıştır. 1750 yılı
civarlarında ileride çok yakın arkadaş olacağı David Hume ile burada tanışmıştır. İskoç Aydınlanması'nın ortaya
çıkışında önemli rol oynayan diğer arkadaşları ile Edinburgh Poker Kulübü'nün müdavimi olmuştur.
Smith'in
hristiyan olan babası dinine çok bağlıydı ve İskoç
Kilisesi'nin ılımlı kanadına üyeydi. Smith'in İngiltere'ye gidişinin arkasındaki sebebin
İngiltere Kilisesi'nde kariyer yapmak istemesi olduğu soylense de bu konu
hakkinda kesin bir kanit yoktur ve aksine Smith'in İskoçya'ya deizm yanlısı olarak döndüğü bilinmektedir.
Ayrıca çocukken babası tarafından gönderildiği kiliseden kaçarak geri
dönmüştür. Smith, felsefi olarak dinin ekonominin önünde bir engel
olarak görmüş ve ateizm üzerinden düşünmüştür. Birçok yönden Darwin ile aynı görüştedir.
1751 yılında Smith Glasgow Üniversitesi'nin mantık profesörü, ertesi sene de ahlak felsefesi profesörü olarak atanmıştır.
Derslerinde etik, konuşma sanatı, hukuk, politik ekonomi ve "polis ve gelir"
konularını işlemiştir. 1759'da Glasgow'daki
bazı konferanslarını bir araya getirdiği The
Theory of Moral Sentiments adlı
kitabını yayınlamıştır. Bu kitap çıktığı dönemdeSmith'in
itibarının yayılmasını sağlamıştır. Kitabın ana teması insan ilişkilerinin
verici ve alıcılar (yani birey ve toplumun diğer üyeleri) arasındaki sempatiye
ve anlayışa ne kadar bağlı olduğu üzerineydi. Lord
Monboddo'nun 14 yıl sonra yayımlanan Of
the Origin and Progress of Language kitabındaki
detaylı incelemesinde gösterildiği üzere, Smith'in bu ilk kitabındaki dil evrimi analizi yüzeyseldi.
Yine de Smith'in akıcı ve ikna edici savunmaları belagatlı olsa da
tartışılmazdır. Smith açıklamalarını Lord
Shaftesbury ve Hutcheson gibi "ahlak duygusu" ya da Hume gibi faydaya (en:utility) değil, anlayışa
dayatmaktadır.
Smith bu dönemden sonra
konferanslarında ahlak teorilerinden hukuk ve ekonomi konularına ağırlık
vermeye başladı. Bir öğrencisinin 1763 civarından konferans notlarından Edwin Cannan tarafından derlenip yayınlanan
'Lectures on Justice, Police, Revenue and Arms' adlı kitapta Adam Smith'in
politik ekonomi hakkındaki fikirlerinin gelişimi hakkında bir izlenim
edinilebilir. Bu kitabın daha kapsamlı bir uyarlaması 1976 yılında Lectures on Jurisprudence adlı Glasgow baskısı tarafından
yayımlanmıştır.
Smith ile David Hume sayesinde tanışan Charles Townshend, 1763 yılı sonunda Smith'ten
üvey oğlu genç Buccleuch Dükü'ne
özel ders vermesini rica etti. Smith, gelecek iki sene boyunca talebesi ile, çoğunlukla Fransa'da yaptığı yolculuklar
sırasında Turgot, Jean D'Alembert, André Morellet, Helvétius, ve özellikle çalışmalarına
itibar ettiği fizyokratik
düşüncenin başkanı François Quesnay gibi öncü aydınlarla tanıştı.
Kirkcaldy'ye döndükten sonrataki 10 seneyi An
Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations(Yaratılışın
Sorgulanması ve Ulusların Zenginliğinin Nedenleri) adlı, 1776'da yayımlanan
başyapıtı üzerinde çalışarak geçirdi. Kitap büyük çoğunluk tarafından
hüsnükabul gördü ve revaçta kalarak Smith'in meşhur olmasını sağladı. 1778'de Smith İskoçya'da vergiden sorumlu
bir devlet bakanı olarak atandı, Edinburgh'ya annesinin yanına yerleşti. 17
Haziran 1790 yılında ağır bir hastalık sonrası yaşamını yitirdi. Bilindiği
kadarıyla gelirinin büyük bir kısmını gizli yardım fonlarına bırakmıştır.
Smith'in
edebi vasiyetini yerine getirenler İskoç akademik dünyasından iki eski
arkadaşıdır: fizikçi/kimyacı Joseph
Black ve öncü yerbilimci James Hutton. Yazar arkasında pek çok
not ve yayımlanmamış yazılar bırakmıştır ama yayımlanmaya uygun olmayan her
şeyin imha edilmesi için talimat vermiştir. History
of Astronomy adlı
yayımlanmamış bir makalesini basıma uygun görmüştür ve bununla beraber diğer
eserleri Essays on
Philosophical Subjects adlı
kitapta 1795 yılında okuyucuyla buluşturulmuştur.
Ulusların Zenginliği
Bu kitabın ana konusu ekonomik büyümedir.
Ölümünden kısa bir süre önce Smith,
neredeyse bütün yayımlanmamış yazılarını yoketmişti. Sanıldığı kadarıyla, son
yıllarında iki büyük tez üzerinde çalışıyordu; bir tanesi hukuk teorisi ve
tarihi, diğeri de bilim ve sanat hakkında. Ölümünden sonra, 1975'te yayımlanan Essays on Philosophical Subjects muhtemelen ikinci tezinin bir kısmını
kapsamaktadır.
Ulusların Zenginliği, ekonomi disiplinin ortaya
çıkmasını ve aynı zamanda özerk ve sistematik hale gelmesini sağladığı için
döneminde etkili bir eserdi. Batı dünyasında, konusundaki yayımlanan en nüfuzlu
kitap olduğu söylenebilir. 1776'da piyasa çıktığında, İngiltere ve Amerika'da serbest ticaret anlayışı yaygınlaşmaktaydı; ve kitap
ekonomik başarı için büyük külçe rezervlerinin önemli olduğunu savunduğu teori
olan merkantilizme karşı klasik bir bildirge haline
geldi. Bu dönemde Amerika'nın içinde bulunduğu, kurtuluş savaşı sonrasında
ortaya çıkan fakirlik ve sıkıntılı koşullar, bu anlayışı doğurmuştur. Yine de
kitap piyasa çıktığı dönemde, serbest ticaretin yararları konusunda herkes ikna
olmamıştı: İngiltere halkı ve parlementosu merkantilizme uzun süre bağlı
kalmıştır.
Ulusların Zenginliği, aynı zamanda, fizyokratik anlayışın toprağın önemini
vurgulayışına karşı çıkıyordu. Smith bunun yerine işgücünün
üstünlüğüne inanmaktaydı, ve işçi
sınıfının(en:division of labor) üretimin artmasında etkili olacağını
savunuyordu. Uluslar o kadar başarılı oldular ki, bu başarı eski ekonomik
ekollerin terk edilmesine yol açtı. Thomas
Malthusve David Ricardo gibi ekonomistler Smith'in
bugün klasik ekonomi olarak bilinen teorisini rafine etmeye
yöneldiler ve bu zamanla modern
ekonominin gelişmesini sağladı.
Malthus,Smith'in nüfus fazlalığı
konusundaki düşüncelerini geliştirdi. Ricardo "ücretlerin demir
kanunu"na (en:iron law of wages), yani nüfus fazlalığının asgari geçim düzeyinin
önününe geçeceğine inanıyordu. Smith, bugün daha doğru olduğuna inanılan, artan üretimle
artan ücretler varsayımını önermişti.
Ulusların Zenginliği 'nin ana konularından bir
tanesi, serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz gözükse de aslında
sözde bir "görünmez el" tarafından doğru miktarda ve çeşitlilikte
üretim yapmak için yönlendirildiğidir. Smith bu simgeyi The Theory of Moral Sentiments adlı kitabında daha önce kullanmış
olsa da fikri ilk olarak Astronomi
Tarihi adlı denemesinde
kaleme almıştır. Örneğin, bir üründe üretim eksikliği olduğunda fiyatı artar ve
bu durum ortaya bir kâr marjının çıkmasını sağlayarak başkalarını bu ürünü
üretmeye teşvik eder ve nihayet kıtlığa son verir. Eğer pazara çok fazla
üretici girerse, üreticiler arasındaki artan rekabet ve artan stok, yani arz,
fiyatların üretim maliyetine düşmesini sağlayarak, ürünün "doğal
fiyat"ına (ortalama piyasa fiyatı) ulaşmasına yol açar. Kâr oranı bu ortalama piyasa fiyatında sıfırlansa da mal ve hizmet üretimi
için teşvikler ortadan kalkmaz çünkü bütün üretim masrafları, mal sahibinin
işgücü de dahil, üretilenin fiyatına yansımaktadır. Eğer fiyatlar sıfır kâr
oranının altına düşerse, üreticiler piyasadan çekilmeye başlarlar. Kâr oranları
sıfırın üzerinde olduğu sürece üreticiler piyasaya girmeye devam edecektir. Smith,
insanların harekete geçmelerini sağlayan nedenlerin, bencil ve açgözlü
olmalarından kaynaklandığına inanıyordu. Bunun olumlu sonucu olarak da serbest
piyasadaki rekabetin, fiyatların aşağıda kalmasını sağlayarak halkin tamamına
faydalı olmasını gösteriyordu. Ona göre bu rekabet aynı zamanda çok çeşitli mal
ve hizmet üretilmesini teşvik etmekteydi. Yine de, işadamlarına karşı dikkatli
olunması gerektiğini ve tekelleşmeninyanlış
olduğunu savunuyordu.
Smith,
tüm gücüyle sanayi gelişimini engelleyen modası geçmiş devlet kısıtlamalarına
saldırıyordu. Nitekim, ekonomik sürece olan çoğu hükümet müdahalesinin, gümrük
vergileri (en:Tariff) de dahil, verimsizliğe ve uzun dönemde yüksek fiyatlara
yol açtığını savunuyordu. Her şeyin oluruna bırakılmasını savunan bu "laissez-faire"
teorisi, ileriki yıllarda, özellikle 19. yüzyılda, hükümetin koyduğu kanunları
etkilemiştir. (Buna rağmen Smith hükümetin varlığına
muhalefet değildi; ekonomi sektörünün dışındaki konularda faaliyet göstermesini
savunuyordu. Örneğin, fakir yetişkinler için kamu eğitimi verilmesinin, özel
fabrikalar için kârlı olmayan kurumsal sistemlerin, adli sistemin ve daimi bir
ordunun taraftarıydı.)
Tam Rekabet
Smith yaşadığı dönemin bilimsel gelişimininde
etkisiyle ekonomiyi doğa kanunlarının varlığıyla açıklamaya çalışmıştır. Görünmez el bu araştırmaların en
önemlilerindendir. Smith'e göre iktisadi hayat bireycidir ve bu bireycilik
insanların doğal yapısından kaynaklanmaktadır. Kişisel menfaat iktisadi hayat
için itici bir güçtür. Kişi en az zahmetle en çok tatmine ulaşmaya
çalışacaktır, doğası gereği. Bu amaçla, Smith, arz ve talep eşitliğini otomatik
olarak gerçekleştiren fiyat mekanizması üzerinde duracaktır. Smith'e göre
fiyatlar denge unsurudur. Smith'in denge fiyat unsurunu piyasa örneği ile
açıklayalım: Üretim azalırsa fiyatlar yükselir, ekmek arzının azaldığını
düşünün ihtiyacınız olan birim ekmeğe ulaşmak için daha çok çaba
harcayacaksınız, bu artan çaba da ister istemez fiyatları arttıracaktır.
Fiyatların yükselmesi firmaları daha fazla kar edeceklerini düşündüklerinden
daha fazla üretim yapmalarına teşvik edecek ve arz talebe yaklaştığı sırada bir
dengeye geleceklerdir, arz talebi aştığı sırada fiyatlar düşecektir bu da
firmaların üretimlerini kısmasına sebep olacaktır, böylece hiçbir müdahale
olmadan her şey bir dengeye gelecektir.
Tam rekabette kişiler ve firmalar kendi
çıkarlarını en çoklaştırırlarken aynı zamanda toplumunda çıkarına hizmet
ederler. Örnek olarak, tam rekabet ortamında fiyatlar düşer ve fiyatlar düşünce
bundan tüketiciler yararlanır. Tam rekabet ortamında üreticiler ve tüketiciler
arasında bir çıkar çatışması yoktur. Tam rekabet ortamında üreticiler ile
tüketiciler üretim ve tüketim
artıklarını eşit şekilde
paylaşırlar.
Ancak, aşağıdaki etkenler tam rekabet
ortamında kurulan dengeyi bozabilir:
·
1 Devletin vergilerini arttırması.
·
2 Üretim
faktörleri'nin optimum bileşimlerinin bozulması, bazı mallarda nadirlik rantı
yaratır(nadirlik rantı bir malın piyasada az olması ve mala olan talebin çok
olmasından dolayı fiyatının maliyetinden yüksek olmasından dolayı elde dilen
kardır).
·
3 Üreticilerin üretim kararlarında yanılma ve
üretim kararsızlıkları.
·
4 Uluslararası ilişkilerin kısılması veya
kopması.
·
5 Siyasal istikrarsızlığın artması.
Sermaye
Smith sermayeyi emeği arttıran her şey ve
emeğin daha verimli çalışmasını sağlayan bir etken olarak tanımlar. Alet,
makina, toprak, gübre... birer sermayedir. Smith'e göre sermayeye konacak bir
vergi üretimi azaltacak böylece hem devletin hem de toplumun faydasını
azaltacaktır.
A. Smith ilk defa sermayeyi ikiye ayırır:
Sabit sermaye, değişen sermaye.
·
a- Sabit
sermaye binalar, gayri
menkuller, sabit makinalar ve aletler gibi. Bu sermaye elden ele dolaşmadan
sahibine bir kar getirir.( sabit sermaye,hic bir sekilde kar getirmez,sadece
degerini parca parca üretilen metalara aktarir,bu metalarin dolasima
girmesiylede degisim degerleri gerceklesir ve böylece sabit sermayenin
kullanilan kismi tekrar sermaye sahibine kar getirmeden geri döner.
·
b- Değişken
sermaye ise, hammadde,
satılıcak mallar gibi sahibine eldeğiştirmeden dolayı kar getirir. Nasıl ki
para bir mal ile mübadele edilmedikçe bir fayda sağlamaz, mallarda el
değiştirmedikçe fayda sağlamaz.(Degisen sermaye bölümüne sadece ücretler
girer,hammaddeler vb.degismeyen sermayenin döner kismina aittir.)
Bir ülkenin yıllık brüt geliri, yıllık toplam
hasılasına eşittir. Emek ülkelerin zenginliğini yaratan temel sermayedir.
Üretim sermayeye(tasarrufa) bağlıdır. Sermaye oluşturmanın ilk aşaması para
elde etmektir ve bu sermayenin oluşmasıda tasarrufla mümkün olur.
A.Smith'e göre tasarruf geciktirilmiş bir tüketimdir.
Bu günün tüketimini yarına bırakmaktır. Smith'e göre bir ülkenin sermaye
birikimi arttıkça zenginliği de artar.
Görünmez
El
Adam Smith, bireyin ve toplumun iyiliği arasında nedensellik kurduğu Ulusların Zenginliği kitabında şöyle yazıyordu: "(Her
birey) kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya
niyetleneceğinden çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur."
Buna göre, herkesin bencil olduğu bir
toplumda da uyum, bilinçli bir müdahale olmasa da, kendiliğinden oluşacaktır.
Bu kendiliğindenliği sağlayan görünmez
el, piyasa ilişkileridir.
Gürünmez el ve piyasayı düzenleyen fiyatlar
seviyesi, kaynakların en verimli şekilde kullanılmasına imkân sağlar.
Smith, doğal kanunların varlığını kabul
etmekte ve iktisat konusunun bu kanunları keşfetmek olduğunu söylemektedir.
Yani Smith, doğal düzenin kişisel çıkara göre oluşacağı inancındadır. bu
bakımdan Smith'in doktirini fırsatçı (oportünist) ve gerçekçidir
(realist).
Emek
Fizyokratların tersine toprak yerine insan emeğini servetin kaynağı olarak görür ve işbölümünün sağladığı teknik olanaklarla emeğin
üretiminin ve dolayısıyla da milli
gelirin artacağını savunmuştur.Smith'in teoriye en önemli katkısı tam rekabet altında kaynakların optimal(en verimli
düzeyde) etkin dağılımı hakkında ilk analizi geliştirmiş ve artı değer kavramınıRicardo ile (kâr ile özdeş olduğu düşüncesiyle de olsa)
birlikte kullanmış olmasıdır.İş bölümüne toplu iğne fabrikasını örnek
gösterir.Bu örnekte, günde onlarla ifade edilecek sayıda üretim yapan bir
fabrikanın iş bölümü sayesinde üretim sayısını nasıl binlere çıkardığını gösterir.
Ülkelerin serveti topraktan çok insan emeğine
bağlıdır.Emek ülkelerin zenginliğini arttıran temel etkendir.
Emek özellikle iş bölümünde aktif rol oynar.Gelişmiş ülkelerde
emeğin sermaye birikimini sağlamada önemli bir katkısı olmuştur.
Smith servetin kaynağının emek olarak
savunduğuna göre,bir ülkenin yıllık emeği,bütün malları yaratan emek toplamıdır.Diğer
anlamda,emek üç kesim için de geçerlidir.
Ücret
Smith'e göre her şey fiyata bağlıdır.Üretim
miktarı,maliyetler her şey fiyatla ilgilidir. Faktörlerin dağılımı fiyatlara
göre olur. Ücret bir fiyattır; emeğin bir fiyatıdır.Ücretler, işverenler ile
işçiler arasında yapılan sözleşmelerle belirlenir. Ancak Smith, bu
sözleşmelerde işverenlerin işçilerden daha baskın olduğuna dikkat
çeker.İşverenler ücretleri düşürmek, işçiler ise yükseltmek ister. Smith'e göre
ücretler işçinin ve ailesinin geçimini sağlayacak düzeydedir. Yüksek ücret işçi
sayısını arttırır,düşük ücret azaltır. Her şeye rağmen tam rekabet koşullarında
ücret asgari ücretin altına inmez.
Emek talebi arttığında,kısa dönemde emek
nadir olduğundan ücretler artacaktır.Fakat ücretler ona ayrılan fonlara
bağlıdır. Emek talebinin artması,milli gelirin gittikçe artmasına,bu da kişi
başına düşen milli gelirin yani büyümenin olduğuna işarettir. Milli gelir
arttıkça yükselen ücretler, ülkenin gittikçe zenginleştiğini gösteren bir
göstergedir.
Bununla birlikte Smith'e göre ücret artışı
doğumların ve nüfusun artışına sebep olacaktır, bu da bir yandan karları
azaltacaktır.Ayrıca ücretlerin yükselmesi fiyatları arttırır.Smith bu konuda
yanılmamıştır.Çünkü yayımladığı zaman göre nufus azdı ve şuanda belirttiği gibi
zamanında ücretlerin artışı ile nufus patlaması yaşanmıştır ve artık insanlar
ücretlere göre üremekten yavaş yavaş vazgeçmektedirler.
İş
Bölümü (Division of Labour)
A.Smith'in Ulusların
Zenginliği adlı kitabında en ünlü
bölüm iş bölümüyle ilgili olan ilk bölümdür.18. yüzyılda yazılmış olmasına
rağmen bugün için bile çok doğru gelmektedir.Smith bu bölümde iş bölümünün
üretimi nasıl arttırdığını toplu iğne üretimiyle ilgili bir örnekle açıklar.
Tek bir kişi,yapılması için on aşaması olan bir iğneden günde sadece on tane
yapabilmektedir;fakat her aşamayı yazlızca bir kişi yapsa yani on kişi
çalıştırsak bir günde üretilen iğne sayısı 4800'e çıkıyor;ama her biri her
aşamayı yapsaydı sadece 100 iğne üretilecekti.Bu demek oluyor ki,iş bölümü iğne
üretimini 48 kat arttırmış.Ayrıca işçinin belli bir aşamada uzmanlaşması o
teknolojiyi kullanmanın yeni yolları bulunarak arttırılabilir,bu da daha hızlı
üretime sebep olur.
Uluslararası bakımdan iş bölümü,dünyayı çok geniş bir atölye
haline getirmiştir. Bu atölyede emek en elverişli yere gidecek,en az zamanı
gerektiren faaliyetleri arayacaktır.İş bölümü üretimi arttıracağından dolayı
piyasaların genişlemesini ve büyük piyasaları zorunlu kılacaktır.
A.Smith'in iş bölümünü kullanarak
uluslararası iktisada en büyük katkısı Mutlak
Üstünlük (absolute advantage)
teorisi olmuştur.Bu teoriye göre bir ülke hangi malı daha ucuza üretiyorsa
kaynaklarını o mala tahsis etmelidir;böylece üstün olduğu malda daha etkin
üretim yapabilmektedir.Bu yolla tüm ülkeler birbirlerine muhtaç olmaktadır ama
bu sayede üretim çok fazla artmaktadır.
Smith ''laissez-faire,
laissez-passer'' (bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler) ilkesini benimsemiştir. Üretim faktörlerinin
bir kesimden diğerine serbestçe geçebilmesi gerekmektedir, bu geçişi sağlayan
en önemli etken de fiyattır.
Devlet ekonomik hayata müdahale
etmemelidir.Devletin müdahalesi özel sektörün üretemediği veya yapamadığı
konularda olmalıdır;savunma, güvenlik, adalet gibi. Eğer devlet çok vergi
alırsa, vergiler üretimi kısacağından dolayı ülke durgunlukla karşı karşıya
kalabilir.Bu müdahale hem iç hem de dış ekonomi için geçerlidir.Eğer devlet
vergilerle bir malın ithalatını azaltırsa bu, içerde o malın üretiminin
tekelleşmesini arttırmaktadır.Uluslararası iş bölümünden yararlanmak için
ürünlerin ülkeler arasında serbestçe mübadele edilmesi gerekir.
Ekonomik hayat mal ve hizmet üretimi olduğu
için,Smith üretime önem vermiştir.Üretimin artırılması emeğin verimine
bağlıdır.Verimlilik artışı iş
bölümü,tam rekabet, iktisadi
hürriyet,tasarruf ve sermaye birikimi ile mümkündür.
Para
A.Smith'e göre para bir mübadele
aracıdır.Üretim arttıkça mübadele edilecek daha fazla mal olacağından daha
fazla paraya ihtiyaç duyulacaktır.Bir ülkenin fazla parasının olması servet
artışı olduğunu göstermez;fazla para oluşu fiyatlar
genel düzeyini arttırır.(?)
Piyasada fazla para bulunması,servet artışını
simgelemez.Aksine ülkedeki fazla para insanların ellerindeki parayı
arttıracağından ötürü, genel olarak fiyatlarda bir artış olacak, bir ailenin
geçimi için daha çok para gerekecek ancak fiyatların ve ödenen ücretlerin
artmasından ötürü ülkenin servet varlığında herhangi bir etkiye yol
açmayacaktır.
Smith'e göre paranın değeri de öbür malların
değeri gibi ölçülür.Değer emeğe bağlıdır.Malın da paranın da değeri ona
harcanan emeğe bağlıdır.
Bu sebeplerden dolayı emek mübadele değerinin
gerçek ölçütüdür.Yani sonuç olarak malların mübadele edilmesi aynı zamanda
emeğin mübadele edilmesi anlamına gelmektedir.Emek değeri kendine eşit emek
değeri ile değiştir(il?)ecektir.Bu bakımdan bakıldığında gerçekten mübadele
edilen altın,gümüş,para,döviz değil emektir.Güçlükle elde edilen mallar
pahalı,az emek harcanarak üretilen mallar ise daha ucuz olur.
Teorileri
Fiyat
Teorisi
Adam Smith'e göre bir real fiyat bir de nominal fiyat vardır.Real fiyat malın elde
edilmesinde yapılan masraflardır;emeğe bağlıdır;uzun dönemde tüm mallarda real
fiyat geçerlidir yani emeğe bağlıdır.Nominal fiyat ise kısa dönem içerisinde
arz ile talep dengesinin değişmesinden veya piyasa koşullarının değişmesinden
kaynalanan fiyattır.
Piyasa fiyatı;malın miktarı ve bu malı
alabileceklerin talebi ile oluşur.Burada iki terimin ayrımı yapılmalıdır:efektif
talep,malı veya hizmeti ödeme durumunda olanların talebidir. Mutlak
talepten ayrılır;mutlak talep,mala veya hizmete sahip olma arzusudur.
Bir mala olan efektif talep artarsa o malın
fiyatı yükselecektir;fakat piyasa fiyatı yüksek olduğundan dolayı firmalar o
malda yüksek kar olduğunu düşünüp piyasaya girecektir;bu,firma sayısı artışı
dolayısıyla arzı artıracak arz artışı efektif talep artışı ile dengeye gelecek
ve fiyatlar düşecektir.Ayrıca bu olayın tam tersi de söz konusudur.
Smith arz ve talep dengesinin tarım ve sanayi
kesiminde değiştiğini vurgulamaktadır. Tarım kesimi genellikle geçen yılların
fiyatlarına (göre?) arzlarını belirlemektedir.Fakat,sanayi sektöründeki fiyat
değişiklikleri arza ve talebe daha çabuk etki etmektedir.
Rant
Teorisi
Adam Smith beş türlü ranttan bahsetmektedir:
·
a-Net hasıla
·
b-Topraktan üretim yapabilmek için toprak
sahiplerine verilen bedel kira(rent).
·
c-Toprak sahiplerinin monopolcü durumlarından
dolayı elde ettikleri kar:Bu anlayış 2. anlayışla benzerlik gösterir.
·
d-Piyasalara uzaklık rantı etkiler:Piyasalara
yakın toprakların kirası yüksek,uzak yerlerin düşüktür.
·
e-Nadirlik rantı:Nadirlik rantı bir malın
piyasada az ama talebinin yüksek olmasından dolayı mala harcanan emeğe göre
fiyatının yüksek olmasından dolayı elde edilen kardır.
Emek
Değer Teorisi
A.Smith'e göre bir malın iki çeşit değeri
vardır. Birincisi o malın kişiye sağladığı fayda, ikincisi o malın başka
mallarla mübadele değeri.
Birinci değeri genelde kişiden kişiye
değişir,kişinin verdiği değere bağlıdır ve toplum açısından hesaplanması zordur.
İkinci (mübadele) değeri, bu malın diğer mal
birimleriyle mübadele edilen miktarına eşittir. Değer o malın elde ediminde
harcanan emeğe bağlı olduğuna göre,mübadele edilen mallar değil emektir.Emek
mübadele değerinin ölçüsüdür.
Bazen en faydalı malların mübadele değerleri
çok, az faydası olan malların ise mübadele değerleri fazla olabilir.Buna en iyi
örnek su ve elmastır.Suyun faydası elmasın sağladığı faydadan çok daha fazladır
ama elmas suya göre çok daha pahalıdır.Çünkü elmasın elde edilmesinde çok büyük
emek harcanmış ve mübadele değerini yükseltmiştir.Ayrıca nadirlik rantından da
söz edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder